Sonbaharda bir başka güzel: Yedigöller Milli Parkı

Doğanın en güzel oyunlarından biridir mevsimler. İlkbahar, yaz, sonbahar ve kış ayları, tabiat anaya bambaşka güzellikler katar. Ancak bazı yerler vardır ki, güzelliği kimi mevsimlerde katlanarak artar. İşte Yedigöller’in mevsimi de sonbahardır. Sonbahar Yedigöller’deki ağaçların yapraklarını yeşile, sarıya, kızıla ve bu renklerin envaı çeşit tonlarına boyar. Sık ağaçların arasından süzülerek gelen ışık, aradaki su birikintilerine düşer. Yapraklara renkli konturlar veren ters ışık ise “iyi fotoğraf” için zemin hazırlar.

Her duygunun etkileyici görsellikte yaşandığı mevsimler, mekânlar vardır… Mutluluğu, ilkbaharın yemyeşil çimenlikleri arasından başını uzatan gelincikler arasında çok daha içten hissedersiniz. Yağmurlu bir günde sessiz sakin bir kasabada hüzün daha derinden etkiler sizi… Her köşe, her mekân, her renk; güneşle açıverir, yağmurla üstünüze yağar…

Her mevsimin ayrı bir rengi vardır. Kışın rengi beyaz, sonbaharın ise sarı olarak bilinir. Oysa Yedigöller Milli Parkı’nda sonbahara ait renk bilginizi yeniden gözden geçirmeniz gerekebilir. Bildiğiniz tüm renkler; sarı, kırmızı, turuncu, yeşil, mavi, kahverengi ayrı bir ağacın üzerinde, gökyüzünün bir ucunda, yedi küçük gölün üzerindeki yansımalarda bekler sizi…

Fotoğrafçılar bilirler, sonbaharda fotoğraf Yedigöller Milli Parkı’nda çekilir. Zira yaz bittiği, kışın ise daha kendini göstermediği zamanlarda, ışık ve renk fotoğrafçılar için enteresan olanaklar verir. Güneş bu sonbahar aylarından itibaren tepe konumundan yatay konuma geçtiği için renklerin kontrastı giderek yumuşar. Doğa da giderek renk değiştirir. Ekim ortalarından Kasım ortalarına kadar geçen süre, özellikle Yedigöller’de doğa fotoğrafları çekmek için en iyi zamandır.

Bahar ve yaz aylarında yeşilin, sonbaharda ise yeşil, sarı, kahverengi ve kızılın her tonunun bir arada bulunduğu renk cümbüşünü yaşayabilmek, ağaçlar arasından sızan ışık huzmelerinin büyüsüne kapılmak için Yedigöller’i mutlaka görmeniz gerekir. Üstelik fotoğraf çekmeye de meraklıysanız, bundan daha iyi bir plato bulamazsınız. Hiçbir stüdyo ortamı doğanın bu eşsiz güzelliğiyle boy ölçüşemez.

Bolu şehir merkezine ulaştıktan sonra, 42 kilometrelik bir yol ile gidiliyor Yedigöller Milli Parkı’na. Bu 42 km’lik yol son yıllarda asfalt yapıldığı için ulaşım çok daha fazla kolaylaştı. Ancak yine. Bu sebepten dolayı özellikle hafta sonları oldukça yoğun bir kalabalık bölgeye akın ediyor. Özellikle fotoğraf çalışmaları için hafta içi günleri tercih etmek daha iyi olabilir.  Yedigöller’e ulaşmanın bir başka yolu da Bolu’nun aşçılarıyla ünlü Mengen ilçesi tarafından gelmek. Mengen-Yedigöller yolu da oldukça düzgün ayrıca bu yol Mengen mutfağının lezzetleriyle tanışmak için güzel bir fırsat.

Zamandan kazanmak için bu yolculuğu gece yapmak en iyisi. Çünkü sabahın ilk ışıklarında Yedigöller’de olmak hem fotoğraf için hem de milli parkın temiz havasını solumak için bol bol zamanın kalması demek.

Kayın, meşe, karaağaç, kızılağaç, karaçam, kavak ve köknar gibi birçok ağaç çeşidinin bir arada bulunduğu, sık orman dokusu içinde, yedi küçük gölden oluşuyor Yedigöller. Yedi gölün yedi ayrı adı var: Büyükgöl, Küçükgöl, Deringöl, Seringöl, Nazlıgöl, Sazlıgöl ve İncegöl. Tüm göllerin çevresinde patikalar var. Yürüyüşünüze herhangi bir gölün kıyısından başlayıp patikalar ve patikaların kesiştiği yollar sayesinde diğer tüm göllere ulaşmak mümkün.

2900 hektarlık koca bir alanı kaplayan bölge, 1965 yılında Milli Park ilan edilmiş. Eskiden Milli Park içinde geyik sürüleri bile dolaşırmış. Ancak bu geyik sürülerine bugün rastlamak mümkün değil. Parkta kurulan geyik üretme çiftliği sayesinde yörenin eski sakinleri buralarda yeniden boy göstermeye başlamış. Deringöl’ün yanında bulunan otopark, aracıyla gelen ziyaretçilere büyük kolaylık sağlıyor. Yedigöller’de kalmak isteyenler ise Deringöl, Büyükgöl ve Nazlıgöl’ün çevresinde bulunan kamp alanlarında çadır da kurabilir. Milli Parkın girişinde yer alan bungalovlarda konaklamak da olası, ancak bu bungalovlar için uzun süre önceden rezervasyon yaptırmak gerek. Fakat Bolu merkezde bir otelde konaklamak da bir seçenek… Böylece Bolu çevresindeki Sünnetgöl, Gölcük ve Abant gibi diğer göller de ziyaret edilebilir.

Bütün bu konaklama alternatiflerine rağmen, Yedigöller’in keyfini çıkarmanın en güzel yolu göl kıyısında çadır kurmak olacaktır. Böylece şehirden uzak geçireceğiniz bu birkaç günde, kendinizi tamamen doğanın kucağına bırakabilirsiniz. Son yıllarda ormanlık alanlarda ateş yakmanın yasaklandığını unutmadan, bir ateş kovası edinmek soğuk olacak gece için iyi bir tercih olacaktır.

Hemen her yerde bulunan çeşmelerden temiz içme suyu temin edebileceğinizden, birçok kamp alanında yaşanan sorunlarla burada karşılaşmıyorsunuz. Yine Deringöl yakınlarında bulunan tuvalet de sıkıntı yaşamanızı önleyecektir. İhtiyaçlarınızı Bolu şehir merkezinden geçerken tamamlamakta fayda var.

Hemen her yer için söylenebilecek bir cümle olan, “burayı daha iyi tanımak için yapılması gereken şey, her noktasına ayağınızın değmesidir” cümlesi, Yedigöller için de geçerli. Göllerin çevresinde bulunan patikalarda yapılacak keyifli yürüyüşler hem tabiatın keyfini çıkarmanız hem de eşsiz fotoğraf kareleri yakalamanız için büyük bir fırsat sunuyor. Hemen her yaştaki insanın zorlanmadan tamamlayabileceği parkurlar, çok rahat bir tempoda çıkılacak yürüyüşleri olanaklı kılıyor. Deringöl’den orman içine doğru yapılacak bir yürüyüş ile Küçükgöl’e oradan da kısa bir çıkış ile küçük şelaleye ulaşmak ise bu yürüyüşlerin keyifli duraklarından birini oluşturuyor.

Yedigöller’den tekrar Bolu’ya dönerken Kapankaya’ya çıkmanız da çok önemli. Çünkü tüm milli park bölgesini kuşbakışı görmenizi sağlayacak bir nokta burası. Merdivenlerle başlayıp patikadan 10 dakika süren kısa bir tırmanma ile tüm bölgeye hâkim bu noktaya ulaşmak keyifli bir son bakış olacaktır.

Sonbaharın tüm renklerini bir arada görmek ve bu görüntüyü fotoğraflayarak sonsuza taşımak için, Yedigöller’e mutlaka en güzel zamanında, sonbahar aylarında gidin… Pişman olmayacaksınız.

YouTube kanalımıza abone olmak için tıklayın…